Her anne baba çocuğunu sever ancak sevgimizi ne kadar ve ne şekilde gösterdiğimiz önemlidir. Çocuğun sevildiğini hissetmesi çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi açısından önemli bir faktördür. Sevgi ve şefkat eksikliği çocuğun gelişimini olumsuz etkileyebilir. Yetişkinler sevildiklerini karşılarındakinin davranış biçiminden anlayabilir, ancak çocuklarımıza onları ne kadar çok sevdiğimizi açıkça belli etmeli ve sık sık söylemeliyiz.
Sevginin açıkça ifade edildiği, bireyler arasında karşılıklı saygı ve güvenin olduğu aile ortamları çocuğun gelişimi açısından gereklidir. Çocuklar sevildiklerini anladıklarında, kendilerini seven kişileri hayal kırıklığına uğratmamak ve bu kişilerin güvenini kazanmak için onların hoşuna gidecek davranışlarda bulunurlar ve o kişileri örnek alırlar. Örnek alarak öğrenmek çocukların çok sık başvurduğu bir öğrenme metodudur. Çocukların öğütten çok örneğe ihtiyaçları vardır, bu nedenle çocuklarımıza koşulsuz sevgi vererek onlara gelecekte sevmeyi ve sevdiklerine değer veren bireyler olmayı öğretebiliriz.
Çocukların duygu ve davranışlarını sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için yaşama onların gözünden bakabilmemiz gerekmektedir. Hepimiz çocuklarımız için en iyisini en güzelini isteriz, ancak bizim doğrularımız onların doğruları olmak zorunda değildir. Her çocuk bağımsız bir bireydir. Çoğu anne baba çocuklarını kendi arzularını yerine getirmekle yükümlü bir varlık olarak algılama eğilimindedir. Oysa çocuklar tamamen farklı özelliklerle dünyaya gelirler. Onların farklılıkların, özgürlük alanlarına ve kendi dünyalarına saygı göstermeli ve onların bireysel gelişimlerini bu farklılıkları göz önünde bulundurarak desteklemeliyiz. Çocuklar kalıtsal özelliklerine, bireysel farklılıklarına ve zamanla çevreden onlara gelen uyaranlarla benlik algılarını şekillendirirler. Bu süreçte bize düşen görevse onları sürekli sevmek, sevdiğimizi onlara belli etmek ve onları desteklediğimizi göstermektir.
Çocuğumu Seviyorum Çünkü…
Çocuklarımıza onları sevdiğimizi hissettirmek kadar bu sevgiyi onlara ifade etme biçimiz de oldukça önemlidir. Çocuğumuzu sevdiğimiz için onları şımartmak her kusurlarını görmezden gelmek yerine her durumda sabır ve anlayışla hareket etmeli, onlara yaptıklarımızla da örnek olmalıyız.
Her çocuk hata yapar, onların kusursuz olmalarını bekleyemeyiz, hatta çocuklar hata yapa yapa yapmamayı öğrenirler. Ancak çocuklarımızı yaptıkları hatalardan dolayı sevmemek ya da onları sevmemekle tehdit etmek çocuklarımız için zararlı bir davranış biçimidir. Böyle durumlarda çocuklar kendilerini değersiz hissederler ve ilerde kendine güvenmeyen ya da mükemmelliyetçi bireyler olabilirler. Bu gibi durumlarda çocuklarımıza “koşullu sevgi” göstermiş oluruz ve onların olası hatalarını sevgisizlikle cezalandırmakla çocuklarımızı tehdit ederiz.
Çocukla sağlam bir ilişki kurabilmenin temeli “kayıtsız şartsız sevgidir”. Böylesi bir sevgi çocuğun tüm davranışlarını destekler ve çocuğa güven duygusu aşılar. Koşulsuz sevgi verilen bir çocuğun gelecekte kendine güvenen, kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olabilmesi, sevgi açlığı yaşayan bir çocuğa göre daha kolaydır.
Çocuğumuza koşullu ya da koşulsuz sevgi gösterdiğimizi anlayabilmemiz için kendimize şu soruyu sormamız gerekir: ben bir koşulun yerine getirilmesinde kendi çıkarlarımı mı düşünüyorum yoksa o koşulun çocuğumun yararına olup olmayacağını mı hesaplıyorum. Örneğin topluma uyum sağlamış ve başarılı bir çocuk yetiştirme başarısı genellikle anne babaya atfedilir. Böyle durumlarda anne baba toplum tarafından saygı görür ve yetiştirdikleri başarılı çocuk sayesinde kendileriyle gurur duyarlar. Böylelikle anne baba kendi doğrularını çocuğa empoze etmeye çalışarak kendi başarı kriterlerine göre çocuğun kişiliğini şekillendirmeye çalışırlar. Çocuk onların doğru bildiklerini yapmak isteğinde hayal kırıklığına uğrar ve çocuklarını onu sevmemekle ya da daha az sevmekle tehdit ederler.
Çocuğumuza zarar veren bir diğer davranış da sevgimizi aşırı şekilde göstermektir, çünkü aşırı sevgi insanı bunaltır ve çocuğun motivasyonunu düşürür. Aşırı hoşgörü çocuğun uyumsuz ve bencil olmasına neden olabilir. Evin patronu çocuk olduğu zaman, çocuğun üzerinde kaybettiğiniz otoritenizi yeniden sağlamak çok zor olacaktır. Çocuk benmerkezci tavrını, anne babasını aşırı boyun eğici davranışları nedeniyle sosyal normlara uygun bir biçimde değiştiremez ve sosyal çevresiyle çatışmalar yaşar. Anne babasını istediği gibi yönetebildiğini gören çocuğun anne babasına saygısı azalır.
Özetlersek anne babaların görevi, kendi doğrularını ve değerlerini çocuğa kabul ettirmeye çalışmadan çocuğun gerçek kişiliğinin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktır. Bunu da ancak çocuklarımıza onları sevdiğimizi göstererek ve onların ebeveynlerine saygı duyduğu ve güvendiği bir ilişki dinamiği yaratarak sağlayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder